![]() |
Bal, arıların çeşitli meyve ve tomurcuklarından aldıkları nektar maddesinin, arılardaki bal midesi organı tarafından invertaz enzimi işlemi sonucunda, nektar maddesinin kimyasal değişime uğramış halidir. Balın en önemli özelliği ise, aldığımız normal şeker sindirim sistemindeki değişimden sonra kana karışırken, bal da böyle bir işlem gerçekleşmemektedir. Bal direkt olarak çok hızlı bir şekilde kana karışabilen bir besindir.
Balın yapısı, üretimin yapıldığı yörenin bitki örtüsü ile üretimin yapıldığı zamana göre değişiklik göstermektedir. Ancak genel olarak balın yapısı %80 civarı değişik şekerler, %17 ‘lik kısmını su ve geriye kalan kısmını ise balı bal yapan , değerli kılan fosfor, sodyum, magnezyum, demir, manganez, alüminyum, sülfür, polen, gümüş, protein, albümin, dekstrin, nitrojen ve asitler oluşturur.
Arılar Niçin Bal Yaparlar ?
Bal arıları diğer arılardan farklı olarak kış aylarını koloni halinde geçirmektedir. Koloni kış aylarında yatmaz , salkım gibi küme oluşturarak sıcak ve aktif kalmaya çalışırlar. Bunu yapabilmeleri için de önceden, yaz aylarında yeterli miktarda bal depo etmeleri gerekmektedir. Ortalama bir kovanın kışlık bal ihtiyacı 9-13 kilogram arasındadır.. Bal arılarının bal yapma kapasiteleri ise uygun yer bulabildiklerinde bundan çok daha fazladır. İşte arıcılığın felsefesinde de bu yatar. Sen arılara imkan sağla, onlar da hem kendileri hem de senin için bal üretsinler.Bunun için de önceden, yaz aylarında yeterli miktarda bal depo etmeleri gerekir. Ortalama bir kovanın kışlık bal ihtiyacı 9-13 kilogram kadardır. Bal arılarının bal yapma kapasiteleri ise uygun yer bulabildiklerinde çok daha fazladır. İşte arıcılığın felsefesinde de bu yatar. Arılara yer imkanı sağlandığında hem kendileri hem de bizler için bal üretirler. Arılar genellikle kendilerine yetebilecek miktardan 2-3 kat fazla bal ürettiklerinden, bizler tarafından alınan fazlalık bal sorun teşkil etmez.
Peki arılar bu maddenin mumyalama için ideal bir madde olduğunu nereden bilmektedir ?
Bu konuda arıların bir bilgilerinin olmadığı çok açıktır. Arıların kendi kendilerine ne ölen bir canlının bedeninin bozulacağını bilmelerine, ne propolis gibi bir maddeden haberlerinin olmalarına nede mumyalama işlemi yapmaları gerektiğini bilmelerine imkan yoktur. Bütün bu işlemlerin bilgi ve akıl gerektirdiği, tesadüfen bulunamayacağı aşikardır. Ancak bu bilgiler arılara her şeyin yaratıcısı olan Allah (c.c) tarafından ilham edilmektedir.
Arılar bal yapabilmek için yollarını güneşin pozisyonuna göre saptarlar. Ayrıca yer kürenin manyetik alanına karşı da hassastırlar. Gözleri polarize ışığa karşı o kadar hassastır ki çok kalın bir bulut tabakasının ardından gelen zayıf bir güneş ışığıyla bile yollarını bulabilmektedir. Arılar geceleri hareketsiz kalarak enerjisini ertesi gün yapacağı işler için biriktirirler. Arılar renklerin çoğunu görürler. Ultraviyole ışınlarına karşı da çok duyarlıdırlar. Ultraviyole ışınlarını çok yansıtan çiçekler onlara daha parlak görünür. Kırmızı rengi hiç ayırt edemezler. Dış görünüşü itibari ile arılar birbirlerine çok benzemektedir. Bu kadar benzer olmalarına rağmen kovana giren yabancı bir arı hemen diğer arılar tarafından tanınır ve kovandan dışarı atılır yada diğer arılar tarafından öldürülür.
Arılar nasıl birbirlerini nasıl tanır?

Arılar bir insanı soktuktan sonra genellikle ölürler, çünkü arı tarafından sokulan insan ani bir hareketle arıyı fırlatınca arının iğnesi ile beraber zehir torbası arıdan ayrılır ve soktuğu yerde kalır. Kalan bu zehir torbasındaki kaslar arıdan ayrılsalar bile zehri pompalamaya bir müddet devam eder. Bu yüzden arı tarafından sokulduğunuzda bir an önce iğneyi soktuğu yerden çıkarmakta yarar vardır. Ayrıca arı zehrine alerjisi olan bazı insanlar arı sokmalarına ağır tepkiler verebilir hatta ölümüne yol açabilir. Buna karşılık arı zehri bazı ağrılı hastalıklarda özellikle romatizmanın tedavisinde kullanılır.
Hiç yorum yok: